Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sade Okuma Kulübü ve Kitap Değerlendirmesi

Resim
 Bugün bambaşka bir konudan bahsedeceğim. Bundan 1-2 ay önce bir arayış içerisine girdim kendimi daha fazla nasıl geliştiririm ve nasıl açılırım diye. Derken bir kulüp ile tanıştım. Bu sadeokuma isminde bir kulüptü. Gelin bu sadeokuma kulübünü hep birlikte tanıyalım. Sade Okuma Tanışmam aldığım ve okuduğum Oksijen gazetesindeki manşet ile oldu. ’’Kayserili Sade Okuma Kulübü’’. Dedim okuma adına güzel bir eylem. Hemen internetten araştırdım ve sitesini buldum, ( http://sadeokuma.com/index.html ) üye oldum. Üyelik süreci çok basit herhangibir ücret talep edilmiyor verdiğim linkten üye olabilirsiniz siteyi inceleyebilirsiniz. Instagram adresi de mevcut buradan bu güzel platformun kurucusu değerli Gurbet Türkmen ile tanıştım. Sadeokuma kulübünde her ay 1 veya 2 kitap okunmak değerlendirmek tartışılmak üzere karar veriliyor. Kitaplar toplantı yapılmak suretiyle okunup değerlendirilip tartışılıyor. Kulübe üye insanlar her yaştan ve meslek grubundan; akademisyen, öğretmen, kamucu, yazar,

İnce Düşünce

Resim
  Çoğu zaman gündelik hayatımızda düşünürüz. Ama düşündüğümüzün önünü arkasını hesaplar mıyız acaba? Yani bir harekete kalkışacağız bunu yaparken sebebini sonucunu biliyor muyuz detaylı düşünebilir miyiz çoğu zaman. Veya edebi kimliğe bürünüp ‘’İnce Düşünce ‘’ hakkında birşeyler düşünüp kağıda dökebilir miyiz? Şiir, Roman, Hikaye, Köşe Yazısı, Makale gibi. Kişi, ‘’İnce Düşünce ‘de’’ ince bir ruh haline sahip olmalıdır; ne söyleyeceğini detaylı düşünüp analiz edip ona göre hareket etmelidir. İnce Düşünmenin; Psikoloji, Sosyoloji ve Felsefe ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Nasıl mı? Düşünce olarak; felsefe, hareket olarak; psikoloji, birey ve toplum olarak; sosyoloji. İnce Düşünce ile bazı konular arasında muhakeme süreci, akıl etme ve akıl yürütme süreci vardır. Sebep, amaç, sonuç ilişkisi. Bunları bir bilerek düşünme vardır ki bu ‘’İnce Düşünce’’, bir de bilmeden düşünme düşünme vardır bu da   İnce Düşünememe. İnce Düşünüldüğünde ne olur? -               Farkındalık, iyiyi kötüyü

Köy Enstitüleri ve Kayseri Pazarören

Resim
  Bu ay ki konumuz tarihe tanıklık eden Köy Enstitüleri ve Kayseri Pazarören Köy Enstitüsü. O zamanlarda gerçekleştirilen Cumhuriyet Projesi Köy Enstitülerini ve Pazarören Köy Enstitüsü öğrencilerinin yaşadıklarına tanık olmak, yakından incelemek.         Köy enstitüsü, Türkiye'de ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılan okul türü. Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel bizzat yönetti.   Türkiye'de köy enstitüsü fikri ilk kez Amerikalı eğitim filozofu John Dewey tarafından savunuldu.[3] Dewey, özellikle kırsal bölgelerdeki okulların toplum yaşam merkezi haline getirilmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye'de okulun yerel koşullara uyarlanması sorunu eğitim felsefesinin özünü oluşturuyordu. Köy Enstitüleri, John Dewey'in iş ve eğitimi birleştirme fikrini yerine getirmek için tasarlanmıştır. Mezunların aynı anda hem okul öğretmenleri hem de toplum

Tahliye

Resim
  Herkes kaçıyordu, ortama korku ve endişe hakimdi. Kimse tahliyenin bu denli büyük olacağını tahmin edemiyordu. Çığlık üstüne çığlık. Herkes üst üste mahşer yeri gibi. Sesler, alevler, sular her yanı sarmıştı. Kimse yok mu…?Kimse yok mu…? Sesleri her tarafı inletiyordu ve sonradan bu sesler ağlama seslerine karıştı. Ortalık ana baba günüydü. Herkes neden kaçıyor? Deprem mi? Yangın mı? Sel mi? Yoksa başka bir şey mi? Herkes kaçıyordu yaşlı genç çoluk çocuk. Ya eşyalar ya hayvanlar…? Eşyalar o anın izlerini taşıyordu. Hayvanlar desen kimisi telef olmuş kimisi kaçım kaçım. Bu insanlar nereye kaçıyor bu kalabalık nereye? Geçmişte birsürü acı tatlı anı yaşanmışlık bırakarak. Korku panikle nedeni ve sonucu belli olmayan bir yola gidiyorlardı. İnsanların yüzlerinde acı olayın yaşanmış izleri bir portre halindeydi, çaresizlik hakimdi. Deprem, yangın, sel acısı çok kötü çok. Kötü olduğu kadar da çok acı. Yitip giden canlar, yanan ormanlar eldeki birikimler, sönen hayatlar. Bir varmış bir

Aklımdaki Pazarlık

Resim
  Alırken başlar felsefe pazarlığa. Kodlanmış sözcükler girer devreye, yaşanmış olgular çıkar ortaya. Sistemsel senaryolar,   gerçekleşmiş beklentileri söyler. İşe girerken niyet edilir uzun boylu. Farkındalık yaratır sır sözcükler aklımda bir bilsem ne demek istediklerini. Neden aklımdaki pazarlık bunu da bilmiyorum ama yazıyorum. Senet gibi cümleler imza gibi başlık. Bir zincirin halkası bende başka birinin sesinin yankısı sende. Pazarcının motifi pazarlamanın yeni aklımdaki   pazarlığın ötesi. Bu hali konuşan bilir, yazan bilir. Arının peteğe bal yaptığı gibi aklımdaki pazarlık her yerde ve her zaman. Bu, yenilikçi gelenekçi bir ekol, yorumlaması ve eleştirmesi de özel. Her seferinde bir yandan nefes aldırır diğer yandan nefes verdirir. Galiba sebebi de sonucu da çelişkili. Aklımdaki   pazarlık, belki bir samimiyet ifadesi belki de zihnimdeki sözcüklerin kelimelerle neticesinde ortaya çıkan bir yazı, farkındalık psikolojisi. Nedene bilir ki Marka olmuş cümleler, kağıda dökülür

Dipsiz Kuyu

Resim
Karanlık bastıran sinsi sessizce simsiyah bir boşluk. Aşağısı yukarısı boşluk. Nedensiz duygular içinde ileri geri hareket etsen de bir çaresi yok. Bağırsam sesimi bir ben duyarım taş duyar belki derim ama nafile. Zifiri karanlıkta ilerlemek mümkün değil. Korkular sahnede, çığlıklar kulaklarda dipsiz kuyu inim inim inliyor. Bir bilinmezlik bir görünmezlik var bu kuyuda . Sebep sonuç, mantık yok, hareket kısıtlı. Kurtulmak imkansız gibi dipsiz kuyudan. Bir panik havası var, kendimle çelişiyorum nefes almakta zorlanıyorum. Elimi tutacak, sesimi duyacak biri var mı diye haykırıyorum, bekliyorum ama nafile. Ellerimle duvarları yokluyorum yuvarlak bir huni biçiminde duvar, karanlıkta gittikçe gidiyor. Bu dipsiz kuyu. Bağırmak, dokunmak işe yaramaz. Korku, panik var burada. Yalnızlık ve boş duvarlar arkadaşım bir şey söylemiyorlar. Sen konuşturacaksın bunları sen anlatacaksın. Konuşacaksın, konuşacaksın ki  dipsiz kuyu seni anlayacak. Sebepsiz orda değilsin belki de. Korkuların, sessizlik ve

Daktilo

Resim
Daktilo, eski zamanlardan beri kullanılan bir alet. Tuşlarına devlet dairelerinde çalışanların ve nice meslek mensuplarının parmakları değmiştir. Kimi zaman dilekçe kimi zaman başka bir resmi yazı   kimi zaman haber kimi zaman hikaye kimi zaman roman   kimi zaman eleştiri kimi zaman da bir köşe yazısı. Neden daktilo dediğimde; bir tarih bir anı kokuyor derim. Her tuşa vuruşta başka bir tarih başka bir anı. Rahmetli babamın Tarım Kredi Kooperatifinde daktilo ile yazı yazdığı gözümün önünde, ne güzel yazardı. Daktilo, yazar kitap okur diyorum çünkü yazdığını kitaplaştırır, kitaplaştırdığını okur; okur. Yine neden dediğimde yazmak okumak diyorum bu apayrı bir duygu. O harfleri yazmak kadar söz öbeklerini okumak ayrı bir zevk ayrı bir tat veriyor insana. Bu yazılar, sahneye gerçek sahneye çıkacak şekilde daktilo da okur önüne çıkacak şekilde hazırlanıyor. Neyi anlatır nasıl anlatır diye sorarsın bazen işte tam o anda daktilo girer devreye. Soracağını ona sorarsın alacağını ondan alır

Kimlik Ofis

Resim
  Birini ararken diğerini aramaya çalışmak işte herşey burada başlar. Satırlar satırları cümleler cümleleri kovalar. Ne istediğini bilmek nasıl istediğini bilmek kadar önemlidir. O aranılan şey ya da nesne nicelik nitelik bakımından öngörüsü var mı bilinmez ama mutlaka bir ipucu barındırır kendinde. Aslında herşey, bir kağıt parçasında yazılıdır ağır adımlarla bulursun izi. Bilgi, yüksek katlı bir binada oval ofistedir. Biri lüks katlı binanın katlarının birine odaya ofise sessizce girip bilgiyi bir kağıt parçasına yazıp koymuştu masanın üstündeki sümenin üstüne. Amaç onu gerçekten almak mıydı? Gerçekten ama gerçekten o kağıtta yazılan bilgiyi paylaşıp dağıtmak mıydı ? O kağıt parçasına yazılanlar Kimlik Ofisti! Kimlik Ofis, arayan ve bulmak isteyen için bir hikaye bir roman bir makale bir gerçekti. Belki de Kriminal bir iz’di. Noktasına virgülüne kadar tasvir edilmişti. Orada gizli bilgiler mevcuttu ne James Bond çantaya sığardı ne de gizemli raflara. Gerçek unutulur muydu kimli

Nefes

Resim
  Soğuk bir kış mevsiminde geceleyin sessizce lapa lapa yağan kar, evleri caddeleri gecenin karanlığında bembeyaz aydınlatmıştı. Bu kış gününde yağan karla birlikte uyuyan düşünceler harekete geçmişti. Düşünen adam satırlara tercüman olmuştu kelime kelime. Sanki binalarda yanan ışıklar gecenin bir düşüncesiydi. Yaşamak için bir ses bir nefes yeterdi. Televizyonda çalan müzik, karşımda bir daktilo ve sayfa. Sessizliğin uğultusu kaplar her yeri nedendir diyebildiğim cevabı belli olmayan sorular var zihnimde. Gözlerim kapalı uyumaya çalışıyorum, vücudum yarını okuyor bedenim gelecekte geziyor. Rüya ile gerçek birleşimi yeni nesil robot gibi bir oluşum çıkıyor ortaya. Bir kıvılcım yetiyor sokaklara, her yerde fikir meşaleleri. Tutuşturuyor zihinleri, eline kalem alan fikir talaşı sürüyor. Oku ve paylaş gelecek dizaynı için. Zaman ilerliyor, zaman yönetimi insanı sorguluyor; insan zamanı sorgulayamıyor, zaman insanı esir alıyor. Her şey değişiyor zaman, karşı konulması bir güç haline ge